28 Şubatın o insanları yakan günlerinde Manisa'da Üniversitede birinci sınıfta okuyordum.Şubat soğuğunda ruhumuzun kor gibi yandığı o günleri bu gün gibi hatırlıyorum.O dönemden zihnimde kalan iki jargon vardır.
Birisi ''Laiklik elden gidiyor''
İkincisi '' İrtica ''
Her şey ve her tartışma bu iki kelimenin etrafında dönüyordu.Bu kelimeler, birileri tarafından çok aşırı şekilde dillendiriliyordu.Özellikle dindar kesimi sindirmek için bunlar bir baskı aracı olarak kullanılıyordu.
Hoşlarına gitmeyen ve menfaatlerine uymayan insanları İrticacı ve laikliğe aykırı hareket ediyor diyerek suçluyorlardı.Ardından eften püften bahanelerle soruşturmalar başlıyordu. Dindar olmak sanki bir suçmuş gibi kabul ediliyordu.Birileri tarafından dindar insanlar potansiyel suçlu olarak kabul ediliyordu.Özellikle ege bölgesinde bu daha da belirgin ortaya çıkmıştı.
28 Şubat soğuğunu Üniversitede okurken yaşamış ve o dönemin zorlukları ile karşılaşmış birisiyim.İnançlı öğrencilerin okuldan atılması için çeşitli bahanelerin arandığı...Daha önce bizden bildiğimiz bazı hocaların saf değiştirip bize karşı tavır aldığı...Bizden olan hocalarında sırf dünyevi makamlar için bizimle birlikte görünmemek için bizden kaçtığı bir dönemdi.İnancına göre yaşamaya çalışan hocaların kurban edildiği bir dönemdi.
Hiç unutmam ,bu dönemde iki hocamız okuldan uzaklaştırılmıştı?.Bir hocamız genç ve doktorasını bitirmiş doktor olmak için yalnız dil sınavını bekliyordu.Diğeri de yıllarca bu fakültede Edebiyat hocalığı yapmış bir hocamızdı.
Bu hocaların suçu neydi biliyor musunuz ?
Başörtülü iki öğrenciyi sınava almaları.Sonradan ne kadar uğraşmışlarsa da göreve dönememişler.Yine inançlı bir çok öğrenci çok basit bahanelerle okuldan uzaklaştırıldılar.Yani inançları uğruna kurban edildiler.O yılları hatırladığım da içim yanıyor.Bize karşı sırf birilerine hoş görünmek için derslerde hakaret edercesine konuşan ve kışkırtan hocaları gördük.
Sustuk, içimizden ya sabur dedik.Bazen susmak en iyi cevaptır dedik sabrettik.
Hiç unutmam o dönem de bir hocamız uyarmıştı. YÖK'ten tüm üniversitelere bir genelge gönderilmişti.Bu genelgede dindar Üniversite öğrencisi olmak teröristle eş tutuluyordu ve üniversite yönetimlerinden bu öğrencilere kesinlikle müsamaha göstermemeleri konusunda uyarılar içeriyordu.
O dönemde bir çok öğrencinin hayatı ile oynandı.Bir çok kız öğrenci baş örtülü olduğu için okuldan uzaklaştırıldı.Bu öğrencilere destek veren erkek öğrenciler de aynı durumla karşılaştı. Üniversite kapılarında bekletilen genç kızların geleceği karartıldı.
Haberleri izlerken 28 şubat'ın son dalgasında tankları Sincan da yürütme emrini veren kudretli paşalardan biri cezaevinin yolunu tutuyordu.Allahın adaletine bakın arardan 16 yıl geçmiş zamanında kendini dev aynasında gören paşalar bir bir cezaevini boyluyordu.Yaşananlar ''Beşer zulm eder Kader adalet eder '' sözünü tasdik ediyordu.
İnsanlara haksız yere acı çektirenler yargılanıyorlar.Birileri basında şeytanın sağdan yaklaşması misali ''Bu yargılamalar öç almaya dönüşmesin'' diye bağırmaya başladılar.Peki bu yargılamaları bir öç alma gibi göstermeye çalışan bu zihniyete soruyorum
Hayatları kararan ve hayalleri yıkılan gençlerin hayallerini kim geri getirecek ?
28 şubatın mahvettiği hayatları kim geri getirecek ?
Haksızlığa uğrayıp intihar eden insanların günahını ve geride kalan yetimlerin hesabını kimden soracak?
Sonuç olarak hiçbir ehli vicdan bütün bu haksızlık ve zulümleri yapanlar yargılanmasın diyemez.Bu kadar insana zulüm yapanlardan kimse öç alma derdinde değildir.Bu kişiler tarafından zulme maruz kalanlar kanun önünde hakkını alma gayesindedir.