Şehirlerde insanlar gibi canlıdır. İnsanların hafızaları olduğu gibi şehirlerinde hafızaları ve ruhları vardır.Şehirlerin ruhları Kültürüdür,tarihidir.Bir şehirde kültür ve tarih ortadan kalktı mı o şehir bitmiştir.Ruhsuz kalmıştır.
Son zamanlarda şehrimizin kadim ruhunu ortadan kaldırabilecek ve gelecekte çok daha kötü sonuçlar doğuracak kültürel anlamda yozlaşma yaşanmaktadır.
İlimizde betonlaşma almış başını gidiyor.Betonlaşma ile birlikte insanlarda da ruhsal anlamda bir betonlaşma ortaya çıkmaya başlamaktadır.İnsani duyguların yerini maddiyat merkezli katı duygular almaya başlamıştır.
Düşünebiliyor musunuz ? Bu binaları yapan insanlar ,rant amaçlı düşündükleri için iki bina arasında insanların nefes alacakları bir bahçeyi bile çok görmektedirler.İki apartman arası çoğu zaman ancak 2 metre gibi bir aralıkla inşa ediliyor.Gecekondudan şikayet eden ilgililer apartman şeklindeki gecekonduları görmemezlikten geliyor.
Üstadın deyimiyle ''İnsan maddiyatta tevaggul(meşgul olan) ettikçe, maneviyatta gabileşir(yabancılaşır,körleşir) ve sathî olur.
Evet insanlarımız o kadar maddiyata boğulmuştur ki.Artık geçmiş zamanın komşuluk kültürünü unutmuş.Komşuluğun gerektirdiği yardımlaşma,dayanışma ve komşusunu ziyaretleşme gibi hasletleri kaybetmiştir.Hatta komşusuna selam vermeyi bile çok görür hale gelmiştir.
Eskiden bir mahallede herkes birbirini tanırken şimdi ise karşı komşusunu bile tanıma ihtiyacı duymamaktadır.Komşusunun ne sevincine nede üzüntüsüne ortak olmaktadır.''Ne kimse bana gelsin.Ne ben kimseye gideyim ''mantığı ağır basmaya başlamış.Tamamen ben merkezli bir yaşam sürmeyi tercih eder hale gelmiştir.
İnsanlarımız tamamen bencil ve ben merkezli bir kişiliğe bürünmüştür.Bu ben merkezli mantık yavaş yavaş başka şekilde de kendini göstermeye başlamıştır.
İnsanlarımız o kadar dünyevileşmiştir ki ;artık herkes nasıl daha iyi ev alabilirim ?
Nasıl daha lüks araba alabilirim derdine düşmüştür.Bu gurubun içine herkes girmektedir.Dindar insanı da bu düşüncelere sahip dindar olmayanı da.
Yüksek miktarlarda kredi çekerek ,büyük faiz ve borç altına girerek sırf bu dünyevi isteklerini yerine getirmek için uğraşıyor.Kimisi borcun altında eziliyor,kimisi tefecilerin eline düşüyor,kimisi de borcunu ödeyemediği için intihara bile teşebbüs ediyor.
Durum bununla da kalmıyor. Çocuklarımız da bu dünyevileşme hastalığından en büyük nasibini alıyor.Kılık kıyafeti,saç sitiliyle tamamen yaşadığı toplumdan bihaber, toplumun dertlerinden, sıkıntılarından bihaber nesiller yetişiyor.
Hayatı zevkten,eğlenceden ibaret gören hazcı bir nesil yetişiyor.Anne ve babasının yanında tipi, kıyafeti,davranışı ile anne babasıyla tezat oluşturan gençler yetişmektedir..
Peki bu duruma neden düşüyoruz ?
Cevabı aslında çok basit.Biz kendi çocuklarımıza kötü örnek olduk.Biz dünyaya daldıkça çocuklarımızı da kendimizle birlikte bu hale getirdik.Çocuklarımız bizim yaptıklarımız yanlışları örnek alıyorlar.
Çocuğumuz okusun da nasıl okursa okusun diyerek yeri geldiğinde manevi eğitime önem vermedik.Maddi eğitime ağırlık verdik.Şefkat duygusunu yanlış kullandık.
Çocuğumuza kızacağımız yerde kızmadık.Çocuklarımızı Seveceğimiz yerde sevmedik.
Çocukların okul dışında kendi arkadaşlarıyla tanışıp arkadaşlık kuracağı, sosyalleşeceği ortamları onlara çok gördük.Sokakta oynamasın ,kötü arkadaşlar edinmesin diyerek onları daha tehlikeli arkadaşlara yönelttik. Onları internetin,televizyonların kucağına attık.Tam olarak biz eğitmedik.Onları televizyondaki film oyuncuları,İnternetteki görüştüğü arkadaşları eğitti.Şimdi ise kendi elimizle hatalara attığımız çocuğumuzu nasıl kazanacağımızı düşünüyoruz.