Yine hazırlandı valizler. Valiz dediysem öyle tekerleri yolda giderken tık tık saydıranlardan değil. Çuval falan, bohçalar birde. Uçak, otobüste değil hayır hayır kamyon kasası ve tıka basa bindirilmiş bir transit minibüs onların seyahat araçları.
Şanlıurfa'da mevsimlik tarım işçiler yine yollara koyuluyor, birçok belde, özellikle Eyyübiye boşalıyor. Okullar boşalmıştır şimdi, mevcutlar yarıya düşmüştür. Gidenler tembihlenir sıkıca, muhakkak orada okula kayıt yaptırın ha; he he yaparız cevabıyla çocukların Kasım, Aralığa kadar okul yüzü görmeyeceği anlaşılır.
Zordur elbet tarladan okula hangi vasıta, hangi imkân. Evleri tarlalarıdır çünkü okullardan bilmem ne kadar uzakta. Bizimkisi söylenmek te yaşayanlar onlar. Allah yardımcıları olsun.
Tarım sanayinin ardından ülkemizin en önemli üretim ve istihdam alanıdır. Aktif tarım işçilik düzenlemeleri ölçeğinde başarı sağlayabilir, kalkınabilir. Bu anlamda çalışmak için özellikle güneydoğu ve doğu illerinden Türkiye’nin birçok iline dağılan insanımızın yaşadığı sorunlar ülke gündemin de hak ettiği yeri tutmaz çoğu zaman.
Popüler kültür magazin hayatlar sunar insanlara. İçi boşaltılmış kültürsüz biyolojik toplumlar hedefler. Etobur medya da obezit bireylerle mutludur zaten. Çünkü tüketir sürekli obezit. Harcar yani, ne yapsın gariban yaşamları medya. Ne yapsın çocuk işçiliklerini, ailevi, sağlık sorunlarını, ne yapsın aksayan eğitim imkânlarını, karne alamayan çocukları, ne yapsın kamyon kasalarında yaşanan trafik kazalarını. Olamaz mı? Düzenli olarak bu tarım işçilerine destek programlar, kamu spotları yapılabilse, Sosyal farkındalıklar oluşturulabilse.
Daha da önemlisi ülkemizde mevsimlik tarım işçiliği konulu birçok seminer, çalıştay ve üniversitesi çalışmaları yapılır, koca koca bütçeler harcanır, dokümanlar biriktirilir ama somut olarak yapılan çok ta bir şey olmaz, istatistikler biriktirilir sadece. Urfalıcası heket heket laklakodur yani.
Zor yolculuğun ardından bir çadıra yerleşen ailenin hanımı ev düzeni kurmaya çalışır seyyar evlerinde. Hijyen, sağlık imkânları kısıtlı barınma olanaklarında her şeyi planlamak zorundadır ustalıkla. Çamaşır, bulaşık, temizlik, çocuk bakımı ve yemek hazırlıkları bayanların sabit işleridir ayrıca da tarlada da çalışırlar. Çocukluğundun beri zaten bu türbülansla yaşamış ailelerde alışılmış çaresizlik unutturur da onlara tüm eksiklikleri. Mutlu olmaya alışırlar, yaşarlar yaşayabildiklerince.
Çocuk, su taşımak, yakacak toplamak, pamuk ve meyve hasadında bulunmak, çapa yapmak, ot almak gibi işlerde çalışmaktan fırsat bulabilirse az biraz oyunlar üretir kendine bu olanaksız koşullarda. Zamanla memleketlerini, arkadaşlarını ve öğretmenlerini dahi unutuverirler.
Bakabileceğin kadar çocuk dese biri babaya, günaaah cevabı alınır gecikmeden. Bu yaşananlar günah değil mi? Küçük yaşta geçim kasıntısı, minnet ve üvey annelerle yaşayan bu kadar çocuğun hakkı düşünülemez pek.
Ayrıca bir sürpriz daha yaşanabilir. Baba tüm ailenin aylarca türlü zorluklarla kazandığı toplu parayla birde üçüncü bir eş almasın (ikinci daha önce alınmıştır zaten) mı al sana masumiyet. Hepsi böyle diyemeyiz elbet ancak bunlarda görülebilmektedir. Acı ama içi onları dışı görenleri yakar. Genç yaşta kumaları olan annelerin bakamadıkları çocuklarının çektiği geçim sıkıntıları, psikolojik sorunlar falan, Allah bilinç versin diyebiliyor insan ancak.
İradesi dışında dünyaya gelmişken bir çocuğun beslenme, barınma ve güvenlik konularında sorumlu tutulmaları ve bedel ödemeleri doğru değildir.
Onun en hayat dolu anlarına minneti, başa kakmayı zorunlu işçiliği doldurursak pek te adaletli olmaz bu tüm insanlık adına. Çevresinde ara ara fark ettiği uçurum hayatların hesabını da biriktirip büyüyeceklerdir bu çocuklar maalesef.
Bilinç diyorum, bu ve diğer tüm zor hayatlar ve özellikle çocuklar adına kamu ve özel çabalar arttırılmalı. En azından o ailelerin ve çocukların mağduriyetleri minimize edilmeye çalışılmalıdır.
Saygılarımla…