Medreseler de hem dini ağırlıklı Fıkıh,Tefsir,Kelam,Akaid,Hadis gibi dersler verildiği gibi.Müsbet ilimler diye adlandırdığımız Sarf, Nahv (Morfoloji, cümle bilgisi), Mantık, Adab-ı (Tartışma adabı), Belagat (Güzel konuşma, retorik), İlm-i heyet (Astronomi ve astroloji),Geometri, İlm-i hesap(Matematik) gibi dersler verilirdi.
Geçen akşam Yazarlar Birliği toplantısında Harran Ünv. İlahiyat bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç Dr. Cüneyd Gökçe hocamızın 'Şark Medreselerinde Dil ve Eğitim" adlı söyleşisinden Medreseler ilgili bir kaç anekdot aktarmak istiyorum.
- Medreselerde eğitim sisteminde öğrenciler
1-Fakke
2-Talip
3-Mella (Arapça İllimle dolu anlamına geliyor).
- Doğuda ders veren Müderrislere Seyda denir.
- Medresede tatil Perşembe ikindide başlar.Cuma günü ikindide biter.Medreselerde vaktini boşa geçirmek yoktur.Talebeler tatilde bile derslerini tekrar amacı ile birbirlerine bilmeceler sorarlar.
- Medreselerde süre ve sınıf yerine Sıra kitapları vardır.Yani 1.sınıf,2. sınıf,3. sınıf yerine 1. Kitap,2.Kitap,3. kitap yar alır.Süre sınırlaması yoktur.Bir öğrenci zeki ise çok kısa zamanda medreseden mezun olup icazet alabilir.
- Medreselerde Sarf, Nahv (Morfoloji, cümle bilgisini bilmeyen birisinin ilerlemesi düşünülemez.
- Medreselerde en önemli kitapların başında Molla Cami gelir.Kitabın asıl ismi El favadil Diyaiye Fi Şerhil Kafiye'dir.Daha sonra bu kitap çok ünlü olduğundan Molla Cami ismini almıştır.
- Hoca ve talebe arasındaki ilişki çok büyük bir saygı ve sevgiye dayanır.Talebe hocaya konuşurken 3. şahısla konuşur gibi konuşuyordu. Örnek: Zatı alilerin bizden bir isteği varımıdır ?
- Doğudaki medreselerin temelinde Arapça yer alırdı.Batı ve Karadeniz'deki medreseler ise daha çok Kuran-ı Kerim ve kıraatine önem verirlerdi.Bu durum daha sonra bazı müderrislerin etkisi ile aynı oldu.
- Seyda yani bir müdderis her ilimden anlardı.Kendisine sorulan her soruyu cevaplayacak bilgi ve birikime sahipti.Bunun içine Matematikte,fizikte,fıkıhta,kelamda olsa her ilimde belli bir bilgi birikimine sahipti
- Medreselerde en son okunan kitap cem-ul cevami'dir.Bu kitaptan sonra talebeye icazet(Diploma) verilir.Böylece talebe artık Mella olur ve ders verebilecek seviyeye gelir.
Medrese eğitiminin verildiği dönemde öğrenci hem dini yönden hemde bilimsel anlamda çok iyi bir eğitim alırdı.
Bediüzzaman Hazretleri bu eğitimi; Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.“ (Risale-i Nur / Münazarat) sözleriyle çok güzel açıklar.
Yani nasılki midemizin gıdası ayrıdır. Gözümüzün ve kulağımızın gıdası ayrı ayrıdır. Gözün gıdası güzel manzaralar, kulağın ise seslerdir. Aynen öyle de aklımızın gıdası ile kalbimizin gıdası da farklıdır. Aklın gıdası bilim, mantık ve fenlerdir. Kalbin gıdası ise sahibini (yaratanı) bulmak onu tanımak ve ona tesbih, namaz, dua ve ibadettir. Biri eksik oldu mu, insan da eksik olur.
- Evet birileri bize hep medreseleri geri kalmışlığımızın sebebi olarak göstermeye çalıştılar.Batıdan getirilen bazı eğitim sistemlerini kurtarıcı olarak tanıtmaya çalıştılar.Ölçüsü ,bize uymayan bir elbiseyi giydirdiler.Bu elbise hep dikkiş attı.Hep yama ile kapatılmaya çalışıldı fakat nafile bir türlü yamalar da tutmadı.Günümüz eğitim sisteminin durumu bizim aktardığımız yanlışı destekleyen en iyi örnektir.
Başka bir durum da yukarıda bahsettiğimiz Medreseler Avrupa'nın Ortaçağ diye adlandırdığı karanlık döneminde İslam dünyasını aydınlatan İlim ve İrfan yayan merkezler konumundaydı.Avrupa için karanlık olan bu dönem İslam dünyası için günümüz de çağdaş Avrupa Üniversitelerinde kitapları okutulan büyük İslam alimlerinin yetiştiği dönemdir