Son yılların, ayların hatta günlerin moda deyimi haline geldi şu KANAAT önderleri meselesi.
        Nereden birden bire çıktı anlayamadım.
        Kimdir bunlar?
        Nerede yaşarlar?
        Vizyonları neler?
        Eğitim durumları nedir?
        Ne yer? Ne içerler?
        Hatta Şanlıurfa’da nerede yaşarlar?
        İlimizdeki son zamanlarda ha bire orada burada ortaya çıkan şu kanaat önderlerini bilen? Gören? Yakinen tanıyan varsa ne olur söyleyin de bizlerde yakından tanımış olalım.
        Konu Kanaat önderlerine gelmişken, Vatan Gazetesinden Selahattin Duman’ın ‘Kanaat Önderleri’ ile ilgili kaleme aldığı güzel bir yazısını köşeme noktasına ve virgülüne dahi dokunmadan taşıyorum.
        19 Şubat 2006 tarihinde Duman’ın köşesine taşıdığı o yazısı inanın bugün halen taptazeliğini korumakta.
        İşte o güzelim yazı. 
   
            ****
       KANAAT ÖNDERLİĞİ…
 
      Kanaat önderliği bir meslek midir?
      Kanaat önderi olmak isteyenler için Milli Eğitim Bakanlığı'nca açılmış kurslar var mıdır?   
      Kimler ''kanaat önderi'' olabilir? Meslek lisesi mezunlarına ''kanaat önderi'' olma fırsatı niye verilmiyor?
                                   ****
 
      Önce bir parantez açalım, kimlere "kanaat önderi" denir sorusunu kendi kendimize soralım..
El cevap:
Bir toplumun fertleri önlerine gelen yeni bir mesele karşısında apışıp, aralarında zırva sapan konuşmaya başladığında kanaat önderleri ortaya çıkar..
"Dur ey ahali!" diye ünler.. "Ustamın adı Hıdır.. O meselenin aslı budur.." deyip toplumun bireylerini irşat ederler..
Bu işi üstlerine hiç vazife olmadığı halde yerine getiren şahıslara "kanaat önderleri" denir.. Cezai ehliyetleri yoktur.. Aralarında "meslek odaları" şeklinde örgütlenmemişlerdir..
 
***
 
"Kanaat önderliği.." şimdilik bir meslek sayılmadığından zapta rapta alınmamıştır.. Kuralı yoktur.. Mesleği icra etmek izne bağlı değildir.. "Kanaat önderi" olabilmek için ilk şart medyatik olmaktır..
 
Toplum önünde konuşabilmek için medeni cesaret sahibi olmak aranan bir niteliktir..
 
Bulaşık bir şahıs olmak "reyting" açısından verimli sayıldığından bu özelliğe sahip olanlara "kendini ifade etme" fırsatı daha çok verilir..
 
Eğitim şart değil..
 
         Bizde bu müessese henüz çok yeni olmakla birlikte "kanaat önderi"nin hudayinabit olanı, yani "Allah'ın otu" gibi kendi kendine yetişeni makbuldür..
        Bu da akademik bir formasyona ihtiyaç duyulmadığını gösterir.. Bir örnek vermek gerekirse "tez" tartışmasına giren ve birbirlerini "intihal yaptın, yapmadın.." diye suçlayan iki profesörümüzü gösterebilirim.. (İntihal; başkasının yazdığı şeyi çalıp kendi kitabına katma işi..)
       Aralarındaki akademik tartışma fiili itişip kakışmaya dönüşmüş, profesörlerden biri diğerinin kafasına; yani fikirlerini biriktirdiği yere tabanca kabzası ile vurmuştur..
        Fikirleri tabanca kabzasına dayanıklı olmadığı için kafası yarılan, pekmezi akan profesör ise hasmına bir iki sümsük darbesi ile ancak karşılık verebilmiştir..
        Olay gazetelere yansıdığında işin içinden iş çıkmıştır.. Rakibinin pekmezini akıtan profesör, bu tür tartışmalar akademik hayatta olabileceğini söyleyerek;
"Geçen yıl da dekanımız tez tartışması sırasında bana baltayla saldırmıştı.." demiştir..
 
***
 
Buradan şu sonuçları çıkarıyoruz:
a) "Kanaat önderi" olabilmek için akademisyenlik şartı yoktur..
b) Bu örnekte görüldüğü gibi akademisyenler ancak medyatik olabildikten sonra "kanaat önderi" olarak kabul görürler..
c) Baltalı İlah Zagor, reenkarnasyon sayesinde hayata yeniden gelmiş ve bir yerlerde dekanlık yapmaktadır..
d) Bu memlekette Oxford Üniversitesi'nin şubesini açmanın dahi faydası yoktur..
 
Kimler geldi?
 
 
Ukalalık yapmak için değil, meraktan eski gazetelere, periyodik yayınlara şöyle bir baktım.. "Acaba 1930'ların, 1940'ların Türkiye'sinde kanaat önderleri kimlerdi?" diye..
Türkiye'de modern tiyatronun kurucusu Muhsin Ertuğrul Bey bir kanaat önderi mesela..
Profesör Mazhar Osman da öyle.. Müzisyen Celal Sahir, şair Nazım Hikmet, edebiyat dünyasından Halide Edip, Refik Halit Karay birer kanaat önderi..
Gazeteci Zekeriya Sertel, Falih Rıfkı da öyle..
Toplumun bir meselede kafası karıştığı zaman onların görüşlerine başvuruluyor..
Magazin eğilimi o zaman da var.. Bir ara bizim matbuat "çıplaklık" olayına kafayı takmış.. Boyuna Avrupa'daki çıplaklar kamplarına adam gönderiliyor..
Gördükleri, yaşadıkları tefrika edilirken Avrupa'dan kiloyla getirtilen ikinci el klişeler de fotoğraf eksiğini tamamlıyor..İşte o zaman "Bizde çıplaklık olabilecek birşey mi?" sorusu ortaya atılıyor.. Yukarıda ancak bir kısmının adını saydığımız zevata bu soru soruluyor..
Ahali de onlara verdiği cevapları gazetelerden, dergilerden okuyup kendilerine çekidüzen veriyor..
 
***
 
"Kanaat önderleri" bence bir toplumun mayası.. Hani ekmek yaparken içine katıyorsun ya! Öyle bir şey.. Hamurun içine nasıl maya katarsan ona göre ekmek alırsın..
 
O toplumun mayası böyleymiş..
Günümüzün kanaat önderlerine yani toplumu mayalayanlara baktığımız zaman ekmeğimizin neden yavan olduğu, hatta deve hamuruna döndüğü anlaşılıyor..
 
Bunlar da iyi..
Tövbe haşa.. Yanlış anlaşılmasın.. Ben, bugün bizlere akıllar fikirler veren kanaat önderlerimizden şikâyetçi değilim..
Unkapanı Çarşısı'nın çıkarıp, topluma armağan ettiği "Yerli Pavarotti'ler" olmasa eğitim meselelerini böyle enine boyuna tartışamazdık..
Evlilik tartışması çıktığında çuvallamıyorsak yeşil gözlü ablamız sayesindedir.. Çıkar bir laf eder..  "Erkeğin aldatması zaman zaman caizdir.. Kadın hak etmese erkek aldatmaz.." der, bütün ev bayanlarının dili içeri kaçar..
Şükür Allah’ıma çocuklarımıza "milliyetçilik derslerini" mafya babaları veriyor.. Ahlaklı ve erdemli olmanın sırlarını, televizyon dizilerinin seri katillerinden kapıyoruz..
 
***
 
Onlar sayesinde "okuyan, tartışan" bir toplum olduk..
"Üç Haftada Nasıl Zayıflarsınız?" veya "Kadınları Baştan Çıkartmanın Yolları.." gibi temel kitaplarımız var.. Başucumuzdan eksik olmazlar.. (Not: Nasıl Köşe Dönülür, başlıklı kitapları saymıyorum.. Onlar temel eser kapsamında..)
Bu toplumda bu cevher hep vardı..
Shakespeare'in Othello'sunu film yaptıklarında bu yeteneğimiz filiz verdi.. Filmin orijinal afişindeki "Othello" ismini ne zaman ki "Arabın İntikamı"na çevirdik, o günden bu yana yolumuzun üzerine çıkan bütün engelleri devirdik..
Yolumuzda ilerliyoruz.. Karşımıza bir engel çıktığında ise ünlü bir kanaat önderimizin ifade ettiği gibi "Koduk mu oturtuyoruz.."
 
          Ne mutlu bize.