Altın oran (1.618), özellikle çeşitli bilim dallarında, mimari ve sanatsal alanlarda yararlanılan, belirli bir tutarlılık üzerine kurulu parçalar arasındaki uyumu yansıtan geometrik ve sayısal değerlere verilen isimdir. İlk kez Mısırlılar ve Yunanlar tarafından mimari yapılarda, heykellerde ve diğer sanatsal alanlarda kullanılmıştır. Temel olarak bölünen bir bütünün yan yana getirilen iki parçasının diğer büyük parçayı oluşturması prensibine dayanır.
Leonardo da Vinci'nin 1492 yılında tamamladığı insan vücudundaki altın oranları gösteren çalışmaları ve Mısırlıların Piramitlerinde altın oran benzeri bir sistemden yararlandıkları gözlemlenmektedir.
insan vücudundaki uzuvlar ve organlarda, DNA'da, uzayda ve daha bir çok farklı alanda altın orana rastlamak mümkündür. Başın üst kısmından boynun bitimine kadar olan ölçü iki kez alt alta dizildiğinde ortaya çıkan ölçü tam olarak kişinin vücudundaki merkez olan karın kısmına denk gelmektedir. Yüzde dudak bitimleri ile, göz bebekleri aynı çizgide olduğu takdirde altın oranı oluştururken bu çizginin tam ortası burnun ucuna denk gelmektedir.
Kısacası hayatın her yerinde karşımıza çıkan bu mucizevi oran sosyal dokuyada yansıtılsa kainat gibi doğal uyumlu olmaz mıydık?
Böylesine soyut bir soruya verilecek cevapta o oranda soyut olmaz umarım. İlk başta doğal sosyal doku ne olmalıyı arayalım. İnsanın tüm değerlerde sadece insan olduğu için, başrolde olduğu,değerli olduğu, insan dışı tüm canlıların huzur içinde habitatlarına uygun biçimde zarar görmeden yaşayabildiği bir ortamdır derim.
Altın oran iki mesafenin birbiri ile oranlanması ise eğer burda tüm varlıkların arasındaki mesafe ve ölçüyü bulmamız lazımdır. Sanırım bunu temel hatlarıyla insanlığa sunan Yüce Yaratıcımız denge kavramında esas kılmıştır insanoğluna. İki öğretici kitabı olmuştur hep insanlığın. ilki kainat kitabıdır ki tüm gerçek işleyiş formları saklıdır onda yani Sünnetullah. İkincisi ise kutsal kitaplarıdır.
"Gerçek şu ki insanoğlu pek zalimdir." (İbrahim - 34) Bugün insanların çoğu ne kainat kitabını nede kutsal kitabımızı mihenk saymaktadır hayatına. Temel oran bellidir. İhtiyacın kadar tüket ve fazlasını ver, yok biriktirdikçe biriktirir o. Doğayı katletme o da sana ikramını kesmesin, yok ormanları yok et, canlıları zevk için katlet. Yaşam alanlarına homojen dağıl sıkıntı yaşama, yok yaşasın büyükşehir yaşasın büyük dert. Ne oldu evler büyüdükçe insanlar yanlızlaştı ve servet yüzde birde biriktide birikti.
Geçen konuştuğum iki öğretmen arkadaş, merkeze yakın da olsa köy okullarının kapandığını, çünkü ailelerin hızla şehirlere göç ettiğini söyledi. Altın oran kayboldumu yine. Modern hapishanelere koşup hızlıca tükenmeyi tercih ediyoruz.
Bu demoğrafik oran kaymasıyla insanlar arası iletişim oranı da bozulmaz mı? Anne baba evladına yetişemez, çocuk teknolojide biyonikleşir, stres yumruklaşır, insan toplumlaşmamış kalabalıkların içinde neslini korumak için kıvrınır da durur.
Hasılı beslenmede altın oranı bozarız hastaneler yaparız. Adalette altın oranı bazarız hapishaneler yaparız. Doğayla aramızdaki altın oranı bozarız doğasız kalırız. İnsanlarla aramızdaki altın oranı bozarız savaşlar çıkartırız, eşleri boşatırız, evlatları anne babadan kopartırız. Toprağımıza toprak katarız kan akıtırız. Okumaz araştırmayız ahları makamla sıralarız.
Altın oranlarımızla varız yada yokuz.
Saygılarımla...