Siyaset, kirli ilişkiler, rüşvet, gıybet, beddua, istikametten şaşma, iftira ve daha neler? Neler? 
        Geride kalan birkaç gün içerisinde ne yazık ki bunları ziyadesi ile yaşamaya, görmeye ve de şahit olmaya başladık… 
        Neden bunları yaşamaktayız? 
        Bunun tek cevabı var. 
        Allah korkusundan uzak olmamızdır… İşte bugün sizlerle bu konuyu paylaşabilmek adına sizlerle hem sohbet etmek hem de naçizane düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 
        Allah korkusu, insanın istikamet ve sorumluluğunu tayin ve tespit eden asıl vasıftır ki; bu sayede, Allah sevgisi, Allah saygısı, Allah korkusu ve Allah'a bağlılığı miktarınca, kulun samimiyet ve kemali HUSUL bulur. 
       Her an Cenab-ı Hak'kın murakabe ve azametini müşahede ederek duygulanan bir insan, asla cüzdan muhasebesi ve diğer ahlaksızlıklara bulaşmaz ve Allah korkusuyla her zaman uzak durur.
       Ali İmran Suresi ayet 102 de mealen; 
       ''Ey İman edenler, Allah'dan nasıl korkmak lazımsa öyle korkun, siz Müslümanlardan başka sıfatla ölmeyin'' diye buyurulmakta.  
       Bir başka sürede yani Enfal Suresi ayet 29 da ise: 
      ''Ey İman edenler, eğer Allah'dan korkarsanız, O size iyi ve kötüyü ayrıd edecek (Bir marifet ve nur) verir, suçlarınızı örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir'' denilmekte.  
       Hüküm ve müesseseleriyle hak ve adaleti gerçekleştirmeyi esas alan İslam Dini gayri meşru kazanç yollarını belirtmiş ve her çeşit zulmü yasaklamıştır. 
       Kur'an-ı Kerimde bu hususta şöyle buyruluyor:
  ''Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin; bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktarmayın.''
      Kur'an-ı Kerim de ''Sizin işiniz çeşitlidir.'' buyrulurken bu gerçeğe işaret olunmuştur. Toplum hayatı için gerekli olan bu mesleklerin, insanlara faydalı olması hakkaniyet, doğruluk ve adalet ölçülerine bağlıdır. 
      Hile, aldatma, zulüm, kara para ile mücadele edilmeyen ve iltimasın (Menfaatler müşterektir) yaygınlaştığı toplumlarda, fertlerin birbirine güveni olacağından bahsedebilir misiniz? Maddi gücü olanların amacına erişmek için her türlü faaliyetleri denemeyi meşru sayar. Menfaat duygusunun her kapıyı açacağı fikri, vicdanlara bir değer hükmü olarak yerleşir. Haklara: Liyakat ve çalışmak ile sahip olunamayacağı kanaati yerleşince, o toplumdan Allah korkusu, huzur, ahenk, hakka saygı ve vicdan muhasebesi gibi faziletleri beklemek uzak bir hayal olur.
     Toplumda, zulme yol açan gayr-i meşru kazanç şekillerinden biri de rüşvettir. Rüşvet, tabir olarak, karşılığında bir hizmet, bir bedel bir karşılık (İvaz) verilmeyerek alınan şey demektir. Rüşvet alan da veren de dinen kötülenmeğe ve ayıplanmağa müstahaktır. Zaten yapılması gereken bir işin, menfaat karşılığı yapılması veya ehliyetli olmayan kişilerin layık olmadıkları mevki ve makamlara getirilmesi rüşvettir. 
        Rüşvet, toplumun en büyük hastalıklarından ve en önemli tehlike habercilerindendir. Rüşvet, haklıyı haksız; doğruyu yalancı liyakatliyi ehliyetsiz duruma düşürür. Öte yandan ehliyetsiz ve liyakatsiz kişiler ehil ve başarılı görülür yasak ve gayri meşru işler normal ve meşru imişcesine işlenir. Adalet ve hakkaniyete riayet edilmeyen toplumlarda; herkes hakkını, kendi kuvvet ve kabiliyetini kullanarak almaya yeltenir. Bu tür faaliyetler ise, huzursuzluğun kökleşmesi demektir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde: ''Rüşvet veren de alan da Cehennemliktir.'' buyurmak suretiyle bu kötü ahlaksızlığı yasaklamıştır.
      İslam Dininde ve Türk İslam ahlakında, emanetlerin ehline verilmesini emredilmiştir. Hz. Muhammed (S.A.V) bir hadis-i şeriflerinde ''iş (Görev) , layık olmayana verildiğinde kıyameti bekleyin.'' buyurmuşlardır. İslam hak ve adalet mefhumu ile bağdaşmayan bir içtimai felaket olan rüşveti, kesin olarak yasaklamış, bu haksız kazançları haram saymıştır. 
       Bir örnek verelim: Yılbaşı arifesindeyiz. Hediyeleşme sünnet olarak teşvik ve takdir edilmiş olduğu halde, rüşvet ihtimali niteliğini taşıyan ve şüphesi olan hediyeleşmelerden sakınmak gerekli görülmüştür. Hediyeleşmenin temel esası: Sadece Allah rızası için ve hiç bir maddi, manevi karşılık beklenmeyen gerçek hediyeleşmedir. Hediye verdiğiniz insanlara ileride o verdiğiniz hediye karşılığında, tükenmez kaleminizi, dolma kalem yapması için ise, işte o rüşvetin ta kendisidir.
         Gelelim yazımın başlığına.. Yani, RÜŞVET ve ARIKOVANI meselesine… 
         Arı kovanında bal'ı çalıp yiyen oh ne tatlıdır diye tat alır; arı kovanından bal çalarken arı bir yerini ısırdığı zaman da, arının ısırdığı yerin balon gibi şişmesine ve acı çekmesine katlanılması gerekir. 
        Mübarek arının kovandan bal çalana acıyı çektirmesi, bal çalan kişi günahını ikiye katlıyor. 
       Nasıl? Arı ısırdı diye arıya küfür edip, arıyı öldürme teşebbüsünde bulunur. İşte bal çalanın bu harekâtı da, günahlarına günah katması demektir. Bazı insanlar, haram yollarla tarla, bağ, bahçe, para, lüks araç gereç vs. gibi mali güç elde eder, kendileri Hakkın Rahmetine kavuştuktan sonra, diktiği ağaçların meyveleri torunları yer (Cezasını ve acısını çeker). Bu bir yorum ve makale değildir. Bire bir yaşanmış olaylardır.
       Namusunu-Şerefini düşünen ve Her zaman Rahmet ve Şükranla anılmasını isteyen bir insan, kesinlikle Allah'ın haram kıldığı rüşvet ve benzeri haram faaliyetlerden uzak durandır. Bazı riyakârlar hem rüşvet yer, hem Hac'ca ve Umreye gider ve hem de, kamuoyuna fanatik Vatanperverliği’nden de hiç taviz vermezmiş mesajları verir. 
        Sadakat, samimiyetle Müslüman ise, Vatanperver ise, vicdan muhasebesinden mahrum değilse ve Allah'tan korkuyorsa, kendilerini icraatları ile kanıtlamaları gerekir. Hem Rüşvet yiyeceksin, hem de Müslüman’ım diyeceksin.  Haydi, kulu kandırabilirsin. Ama Allah'ı asla!
       Cenab-ı Allah, Yüce Türk İslam âlemini, rüşvet faaliyeti olan riyakârların şerrinden muhafaza etsin. (AMİN) 
        Güzel bir hafta geçirmeniz dileği ile…