ÖĞRENCİNİN SEVDİĞİ ÖĞRETMEN OLABİLMEK

Son zamanlarda ülkemizde ve komşularımızda  yaşanan üzücü olaylardan dolayı insan ister istemez olumsuz şekilde etkileniyor.Özellikle ülkemizde yaşanan üzücü olaylar biz daha çok etkiliyor.İçimizden yazı yazmak gelmiyor.
Bu günlerde şairin dediği gibi cam kırıkları gibidir kelimeler, ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır. Evet günümüzde yaşanan sorunlardan biz eğitimciler olarak öz eleştiri yapmak gerekirse pay sahibiyiz.Çünkü toplumların banisi eğitimcilerdir.Artısına eksisine onlar ön ayak olmuştur.Bundan dolayı bu yazımızda öğrencilerin zihninde kalıcı izler bırakan  ideal öğretmenin özelliklerini aktarmaya çalışacağım.
İdeal  Öğretmen kimdir  ?  sorusuna , öğrencinin duygu ve düşüncelerini kavrayabilen ,öğrenciye değer veren ve onu kendisine gönül bağı ile bağlayan öğretmen cevabını verebiliriz.Mesleğinizde  başarılı olabilmek için, kendinizi sevdirmeniz şarttır. Çünkü sizi seven öğrenciniz, dersinizi de sever; bu sevgiyle daha çok çalışır ve tabii ki başarılı olur.
Üstelik sizi seven öğrenciniz, ahlakınızı da sever; size benzemek ister, davranışlarınızı örnek alır. Sizi seven, fikrinizi, zikrinizi sever ve tabii ki sevdiğini benimser ve ona benzemek ister. Böylece öğretmen, örnek olur.
Kendinizi sevdirmek için Kimlik ve kişiliğinizi sevilecek bir hale getirmek için yapılacak tek bir şey vardır ‘'Öğrencinin Öğretmeni Olabilmek.’’
 Öğretmenin en önemli kazancı da öğrencilerinin kalpleridir. O minik, o saf ve o masum kalplerde olmak kadar tatlı bir manevi kazanç yoktur.
 Öğretmen ,dersinde ne kadar otorite olmuş olursa olsun öğrenci ile gönül bağı kuramazsa başarılı olamaz. Öğrenci öğretmeni ile gönül bağı kuramazsa dersini de sevmez.Hepimiz öğrencilik yaşadık.Bize değer veren sevdiğimiz öğretmenlerin dersini sabırsızlıkla beklerdik.Gönül dünyamızda olumsuz etki bırakmış öğretmenlerin dersleri bize eziyet verirdi.Dersin çabuk bitmesini isterdik. Öğretmenler sadece bilgi hamalı olmamalıdır. Yaş, baş ve cinsiyetlerine göre, biraz anne, baba, ağabey, abla; biraz arkadaş, dost ve rehber olmayı da bilmelidirler.Öğretmen yerine gelince çocuğun derdiyle dertlenmeli,yeri geldiğinde sevincini paylaşmalı.Doktorun hastalığı teşhis etmesi gibi öğrencinin de ihtiyacını  teşhis edebilmeli ve ona göre çözüm üretebilmelidir.
Osmanlı döneminde hocalar ruhlara ahlak ve fazilet damgasını silinmeyecek şekilde vururlardı. İşte bu sebeple o zamanlarda, insanlara, "Hangi okuldan mezunsun?" diye sorulmaz; "Hangi hocadan okudun?" diye sorulurdu.
Ve öğrencilerin okuduğu hoca, hâllerinden, tavırlarından dolayı, tahmin edilebilirdi?
"Bu öğrencinin hali tavrı, filan hocadan okuduğunu gösteriyor" derlerdi.Tarihimizde çok güzel örnek olabilecek büyük öğretmenler yetişmiştir.Osmanlılar zamanında yetişmiş büyük öğretmenlerden Fatih Sultan Mehmet’i yetiştiren Akşemsettin, Kanuni'nin Hocası Ebu Suud  Efendi gibi hocaları örnek verebiliriz.Bu hocalar  tarihe adını altın harflerle yazmış talebeler yetiştirmişlerdir.
  Öğretmenlerin çocuklara sevgiyle yaklaşmalarının basit bir olay olmadığını  anlatan ABD de yaşanmış bir olayı aktarmak istiyorum:
 Amerika'da bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini şehrin kenar mahallelerine göndererek o bölgede yaşayan 200 çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istedi.
  Araştırmasını tamamlayan öğrencilerin hemen hepsi hazırladıkları raporlarında bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını belirttiler.
  Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
  Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176'sının olağanüstü bir başarı gösterip, avukat, doktor ya da işadamı olduklarını ortaya çıkardılar.
 Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yaşadıkları için, her biriyle buluşma şansı oldu.
          - O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz? sorusuna verilen cevap hep aynıydı:
          - Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde.
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hâlâ dinç duran yaşlı bir kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
          Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi:
          - Çok basit, dedi. Ben o çocukları çok sevdim.
       Evet Amerika'da ki Öğretmen fazla bir şey yapmamıştır.Sadece Öğrencileri sevmiş ve onlara değer vermiştir.Böylece Öğrencilerin Öğretmeni olmuş bunun sonucunda Öğrencileri bu sevgiyi karşılıksız bırakmamış ve hepsi okuyarak topluma yararlı birer birey haline gelmişler.Bizlerde Amerikalı  Öğretmeni örnek alıp zorlukları sevgi harcı ve fedakarlık tuğlası ile aşmalı ve yeni nesilleri yetiştirmeliyiz.