Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç; kendi yasaları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir.
Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir vasıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur.
Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz. İnsan konuştuğu dili doğduğu günden itibaren hazır bulur.
Dil insan benliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan zekâsının, insanda sınırı çizilemeyen duygu ve düşünce kabiliyetinin sonuçları kendi benliğinin dışına ancak dille aktarılabilir. Bu bakımdan dil ile düşünce iç içe girmiş durumdadır. İnsan dil ile düşünür. Dilin gelişmesi düşünmeyi düşünceye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır. Çeşitli medeniyetlerin meydana getirilmesini sağlayan düşünce, gelişmesini dile borçludur.
Gelelim asıl konumuza.
Siyasette her geçen gün daha da kirlenen dil meselesine.
Bugün hangi lidere bakacak olur isek karşımıza birbirine karşı kırıcı konuşan, zaman zaman ağza bile alınmayacak ölçüde konuşmalara şahitlik etmekteyiz.
Halbuki siyasiler toplumun genelinde göz önüne alarak konuşmalarına daha fazla dikkat etmeleri gereken en önde insanlar değiller mi?
80”li yıllara uzanalım.
Türkiye”de bir sağ parti var! Bir de sol parti. Ve tabi ki muhafazakar görünen bir parti ile bir de İslami ağırlıklı bir parti.
Liderlerine bakıyoruz.
Rahmetli Süleyman Demirel,
Rahmetli Bülent Ecevit,
Rahmetli Alparslan Türkeş
Ve rahmetli Necmettin Erbakan.
Allah aşkına sizlere soruyorum. Meydanlarda en sık kavgaların olduğu, yumrukların sıkılıp, her gün onlarca insanın yaşamını yitirdiği sağ sol çatışmalarının olduğu dönemde bile Liderler kullandıkları dil nasıl idi?
Hep yapıcı, birleştirici, toparlayıcı…
1965 doğumluyum.
Hiçbir zaman Rahmetli Türkeş”in Rahmetli Ecevit”e ve yine Ecevit”in de Türkeş”e karşı onur kırıcı, ağza alınmayacak ölçüde rencide edici konuşmalarına şahit olmadım.
Hele Demirel ile Erbakan”ın kendilerine özgü güldüren fakat bir o kadar da düşündüren söylemlerine ne demeli?
Ama ya şimdi?
Bugün ulu önder Atatürk”ün söylediği ve Dünya”ya haykırdığı “yurtta sulh,cihanda sulh” sözünden hareket ile Başbakan Binali Yıldırım tüm komşularımız ile aralarında hem de Suriye ve Mısır başta olmak üzere herkese barış elini, tatlı dilini uzattığı bir dönemde ne olur gelin kendi liderlerimiz de birbirlerine karşı bundan sonra TATLI DİLLİ olsunlar.
Çok şey mi istiyoruz.